Ay ve Güneş, Dünya’daki Depremleri Tetikliyor Olabilir
Depremler her an olur, ancak tartışmasız en gizemli doğal afet türlerinden biridir. Öyle ki bazı durumlarda tetikleyici mekanizmaları tespit edilemeyecek derecede gizemli olabilir. Doğa ve yer bilimi alanında gerçekten şaşırtıcı yeni bir çalışma, insanlık tarihindeki en güçlü depremlerden bazılarının tetikleyicisinin Ay ve Güneş olduğunu ortaya çıkarmış olabilir.
Ay’ın yer çekimi alanının, Güneş’inki ile birlikte belirli bir zaman döngüsünde gel-git oluşturarak Dünya’nın okyanuslarını etkilediği iyi bilinir. Güneş sistemimizin diğer bölümlerinde türlü ay ve gezegenlerin çekimsel hareketleri, etki alanlarındaki kayaları eriyik lava çevirebilecek derecede büyük kuvvetler üretebilir.
Ay açısından durum bu kadar ürkütücü değil. Cüssesinin Dünya’ya oranla hayli küçük olması nedeniyle Ay’ın gücü kesinlikle bir kayayı eritemez. Fakat sismologlar, kendi küçük soluk dostumuzun gücünü hafife alıp almadığımızı hep merak etmişlerdir. Bu noktada bilim insanlarının kafasını kurcalayan soru da; ‘Ay, Dünya’daki küçük kayaları parçalayacak kadar güç uygulayabilir mi?‘ şeklindedir.
Büyük fay hatları ile batma bölgelerinin (üst üste yoğun tektonik plaka hareketlerinin olduğu alanlar) özellikle ani kaymalara elverişli oldukları biliniyor. Bu noktadan hareket eden Tokyo Üniversitesi mensubu bir grup bilim insanı, Ay’ın etkisinin bütün fay bölgesinin hareketine yol açan küçük kopmaları tetikliyor olabileceği varsayımında bulundu.
Zira Güneş, Ay ve Dünya; Ay’ın yeni Ay ve dolunay evrelerinde doğrusal bir çizgi üzerinde yer alır. Aşağıdaki görselden de anlaşılacağı üzere yeni ay evresinde Ay, Güneş ve Dünya’nın arasında konumlanırken; dolunay evresinde bu kez Dünya, Ay ve Güneş arasında kalacak konumda bulunur. Bunun sonucu ise yeni ay evresinde Ay ve Güneş, yer çekimsel alanları ile Dünya’nın tek yarım küresini beraberce ciddi şekilde etkilerken; dolunay döneminde bu kez Dünya’nın iki yarım küresi, Ay ve Güneş’in karşılıklı yer çekimsel alanlarıyla farklı yönlere doğru etkilenir. Ortaya koyulan varsayımda da bu tarz bir etkilenme ile Dünya üzerinde oluşan basıncın belirli büyüklükteki kayaları yerinden oynatabileceği, birbirinden ayırabileceği ve hatta parçalayabileceği öngörülüyor. Çünkü yeni ay ve dolunay dönemlerinde Güneş ile Ay’ın yer çekimsel alanları, birbirleri ile etkileşim içindedir ve bu durumlarda Dünya üzerindeki etkileri, tek başlarına oldukları durumlara nazaran çok daha fazladır.
Grup, bu varsayımın geçerliliğini test edebilmek adına son 20 yılın büyük deprem kayıtlarını incelemeye aldı. Depremlerin meydana geldiği dönemlerde Ay ve Güneş’in konumlarının incelenmesi neticesinde son derece dikkat çekici sonuçlara ulaşıldı. İncelemelerde, Dünya üzerinde meydana gelen bazı büyük titreşimlerin, dolunay dönemlerine denk geldiği saptandı. Bunlar arasında 2004‘te Sumatra‘da yaşanan ve yaklaşık 250.000 insanın hayatına mal olan dev tsunami olayı ve 2010‘da Şili‘de yaşanan 8.8 büyüklüğündeki deprem de var. Konusu açılmışken değinelim; Şili depremi, bugüne kadar sismografla kaydedilmiş en büyük 5. deprem olma özelliğine sahiptir.
Bilim insanları tarafından daha önce de benzer çalışmalar yapılmıştır. Ancak bunlarda daha çok yeni ay dönemlerindeki en yüksek gel – git basınç kayıtlarına odaklanılmıştır. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz üzere yeni ay dönemlerinde Güneş ve Ay’ın yer çekimsel alanları Dünya’nın tek yarım küresini birlikte etkileyecek konuma gelir ve burada oluşan kuvvet de Dünya üzerinde muazzam bir basınç oluşturabilir. Bu çalışmalar da yeni ay dönemlerinde oluşan basıncın 2011‘de Japonya‘da yaşanan ve dev tsunaminin yanı sıra nükleer bir felakete de sebebiyet veren Tohoku Depremi‘ni tetiklemeye yetecek boyutta kuvvet üretebildiğini ortaya çıkarmıştır.
Bu çalışmaların odak noktasında Ay ve Güneş etkisiyle meydana gelecek küçük kırılmaların, daha büyük fayları etkileme olasılığı yer almaktadır. Zira büyük fayların tetiklenmesi, büyük depremlerin de temel sebebini oluşturmaktadır. Bilim insanları, bu çalışmalar neticesinde elde ettikleri veriler doğrultusunda; ‘devasa bir kırılmaya uzanan küçük bir kaya kırılması olasılığının, artan gel-git basınç düzeyleriyle birlikte artacağını‘ öne sürüyor ve ‘büyük depremlerin, yüksek gel-git basıncı dönemlerinde daha olası olduğuna‘ vurgu yapıyor.
Bu da konunun yadsınamayacak derecede ciddiyet arz etmesine ve araştırılmaya değer olmasına sebebiyet veriyor. Ancak araştırmaları yürüten bilim insanları, tespit edilen bu verilerin şu an için doğrudan delillerle desteklenemediğini de belirtiyor. Yani büyük depremlerin olduğu tarihlerle yeni ay ve dolunay dönemlerinin tesadüfen mi yoksa doğrudan bağlantılı olarak mı denk geldiği noktası halen muallak.
Her ne kadar kesin bir delil bulunmasa da son 20 yılda yaşanan en ciddi depremlerden bazılarının yeni ay ve dolunay dönemlerine rastlaması son derece ilginç bir veri. Kaldı ki çalışmalar her geçen gün yeni verilerle destekleniyor. Ay ve Güneş’in yer çekimsel alanlarının etkisiyle Dünya üzerindeki zayıf fayların yırtılabileceği noktasında son olarak Amerika Birleşik Devletleri‘ndeki San Andreas Fayı üzerinde incelemeler yapılmıştır. İncelemeler neticesinde bu fay üzerinde de Ay döngüsüne bağlı olduğu düşünülen 80.000‘den fazla küçük sarsıntı tespit edilmiştir.
İlginç bir fikir olarak; eğer Ay, Dünya üzerindeki depremleri tetikliyorsa Ay’ı tamamen ortadan kaldırmamız düşünülebilir mi? Elbette hayır. Kaldı ki bilimin ve teknolojinin bugün eriştiği noktada Ay’ın Dünya açısından işlevinin tam olarak bilindiği de söylenemez. Zira şöyle bir varsayım da bulunmaktadır; Ay, yer çekimsel etkisi ile Dünya’nın sıvı çekirdeğinde gel-gitlere sebep oluyor olabilir. Böyle bir olasılıkta şu durumun oluşması da söz konusu olabilir; sıvı çekirdekte yaşanan bu derin gel-gitler, Dünya’yı uzaydan gelen zararlı ışımalara karşı koruyan manyetik alanın oluşmasını da sağlıyor olabilir. Dolayısı ile Ay’ın yok edilmesi, Dünya’daki yaşamı tümüyle ortadan kaldırabilecek sonuçlara da yol açabilir. Çok basit olarak dile getirdiğimiz bu ihtimalde bile Ay’ı ortadan kaldırma fikrinin ne denli uçuk olduğu anlaşılabilir.
Yazımızın sonunda pek çok okuyucumuzun aklına gelen noktaya da değinelim; 17 Ağustos 1999 günü de Ay, tıpkı yukarıda bahsettiğimiz 2011 Japonya Depremi’ni tetikleyebilecek basıncı oluşturabileceği düşünülen konumda, yeni ay evresinden sadece beş gün sonrasında bulunuyordu..
Sizler de geçmiş tarihlerde Ay’ın hangi konumlarda yer aldığını kontrol etmek isterseniz şu iki siteden faydalanabilirsiniz;
- Webexhibits (17 Ağustos 1999 Ay’ın Evreleri)
- Calendar-12 (Ağustos 1999 Ay Takvimi)
Depremlerin insanlıktan ve ülkemizden her daim uzak olması, benzer acıların tekrar yaşanmaması dileği ile..
Kaynak: Iflscience, Webexhibits, Vikipedi.