Tarih

Coğrafi Keşifler ve Ticaret Yollarının Çöküşü

Türkler, tarih sahnesine çıktıkları Orta Asya’dan beri kendilerine sürekli olarak yeni yerler fethetmeyi kutsal amaç olarak gördüler. Ancak fethedilen bu yerler rastgele seçilmezdi. Her bölgenin kendine özgü bir özelliği vardı. Türklerin dikkatini en çok çeken yerler daima ticaret yolları olmuştu. Bu amaç doğrultusunda Asya Hun Devleti’nden itibaren İpek Yolu’na egemen olabilmek için Çinlilerle mücadele ettiler.

Zaman hızla ilerliyor, asırlar geçiyor ve Türkler fetih rüzgârını arkalarına alarak zamandan bile daha hızlı ilerliyorlardı. Anadolu’ya tamamen hakim olan Osmanlı Devleti, bu topraklardan geçen ticaret yollarını kontrol ediyordu. 1475 yılında Fatih Sultan Mehmet, Kırım’ı fethettiğinde İpek Yolu’nun kontrolü tamamen Türklere geçmiş, üstelik Karadeniz bir Türk gölü haline gelmişti. 1516 – 1518 yıllarında Mısır üzerine seferler düzenleyip bu toprakları da ele geçiren Yavuz Sultan Selim önderliğindeki Osmanlı, Baharat Yolu’na da sahip olmayı başarmıştı. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Rodos Adası’nın da alınması ve ardından II. Selim önderliğinde Kıbrıs Adası’nın fethedilmesi ile Akdeniz’deki Türk hakimiyeti güçlenmiş, Cezayir’e kadar ulaşan Osmanlı Devleti, Akdeniz’i de bir Türk gölüne çevirmeyi başarmıştı.

Ancak tüm bunlardan rahatsız olan, bunları çıkarlarına ters gören bazı devletler vardı. Osmanlı Devleti’ne düşman olan veya bu devletin güçlenmesini istemeyen, mecburen de olsa Osmanlı’ya ticaret vergisi ödemek istemeyen Avrupalı Devletler, bütün ticaret yollarına hakim olan Osmanlı’yı etkisiz kılabilmek adına çareler üretmeye başlamışlardı. İspanya ve Portekiz gibi okyanusa kıyısı olan ülkeler büyük umutlarla okyanusa açılmaya başladılar. İlk olarak İspanyol denizci Kristof Kolomb, çıktığı sefer sonucunda hüzünle ülkesine dönerken ulaştığı yerin Hindistan olduğunu söylemişti. Ancak orası Hindistan değil, Amerika’nın ta kendisiydi. İtalyan denizci Americo Vespucci, Kolomb’un yolunu takip etti ve geri döndüğünde Kolomb’un gittiği yerin aslında yepyeni bir kıta olduğunu açıkladı. Bu yeni kıtaya onun ismiyle hitap edildi. Bu, tarihi değiştiren keşfin ardından Portekizli denizci Bartelemeo Diaz’ın Ümit Burnu keşfi deniz ticareti açısından büyük umutlar yeşertti. Kısa süre sonra Vasco De Gama’nın Hindistan’ın batı kıyılarına ulaşmayı başarması ile ticaret yolları yön değiştirmeye başladı. Kara ticareti, yerini deniz ticaretine bırakırken Akdeniz ve Karadeniz eski önemini yitirmişti.

Tüm bu gelişmeler Osmanlı’nın ticaretteki etkinliğini kırarken ticaret yollarının yön değiştirmesi ve keşfedilen yerlerden değerli madenlerin Avrupa’ya getirilmesi ile Osmanlı karşıtı Avrupa Devletleri müthiş bir hızla zenginleşmeyi başardılar. Sonraki yıllarda bu duruma çözüm bulamayan Osmanlı çeşitli kapitülasyonlar vererek Akdeniz ticaretini canlandırmaya çalıştı ancak bu durum yalnızca sonun başlangıcı oldu.

Savaşla ve diğer stratejik yollarla Osmanlı’yı mağlup edemeyen Batılılar, Osmanlı’yı ekonomik olarak batırmayı başardılar. Ekonomisi çöken ve Avrupa’nın gerisinde kalan Osmanlı ise art arda aldığı ekonomik, sosyal ve siyasal darbeler neticesinde I. Dünya Savaşı’na kadar topallayarak da olsa hayatta kalmayı başardı fakat savaşın sonunda yıkıldı. Ancak bu yıkılışın temel sebebi ne taht kavgalarıydı ne de savaşlar… Bu yıkımın ana faktörü hiç şüphesiz Coğrafi Keşifler idi. İşte bu yüzden Avrupalılar Coğrafi Keşifler yaptılar.