Sürdürülebilir Enerji Kaynakları ve Türkiye
Enerji kaynakları ile ilgili tanımlama yapılırken, çevreye daha az zarar veren, tüketiciye yani bizlere ulaşırken daha az ayak izi bırakan kaynaklara “Yeşil Enerji” dendiğini sanırım bilmeyenimiz yoktur. Sıradan vatandaşlar için enerjinin rengi olup olmadığı sorusunun bir anlamı olacağını düşünmemekle beraber renkler ile betimleme belki de sanatçılar arasında yürütülebilecek bir tartışma konusu olabilir. Bilim insanlarının renkler üzerine yaptığı araştırmalar gösteriyor ki, aynı evrene bakıyor fakat renkler de dahil olmak üzere her şeyi tümden farklı algılıyoruz.
Dünyamızı ilgilendiren gerçekçi noktadan bakacak olursak, enerji kaynaklarının siyahtan -ara tonları da geçerek- yeşile doğru hızlıca kayması, yakın gelecekte bizlerin olmasa bile sonraki kuşakların karşılaşabilecekleri travmatik sorunları ortadan kaldırması, en iyimser yaklaşımla dahi olsa, flulaştırması, gezegeni için endişe duyan bizlerin duymaya en ihtiyacı olduğu resimdir. Uzaya verdiğimiz tahribat konusunda vicdan muhasebesi yapan bir çoğumuzun gelir gider defterine dönüp tekrar bakmasında fayda olacağı gerçeği karşımızda durmaktadır. Makro açısından ülkelerin, global ölçekli şirketlerin ve kuruluşların, bilinçlenen toplum denetimi karşısında defterlerini masanın üzerine çıkarmaya başladıklarını, dünyanın altını üstüne getiren “fosil kaynaklı” enerji devlerine verilen ağır cezalardan da anlayabiliyoruz. Bütün iyi niyet ile temenni edilen, atıkların ve kirliliğin artık halının altına saklanmamasıdır.
Sürdürülebilirlik kavramının yoğun olarak tartışıldığı günümüzde, bu kavram “Enerji” konusunda başlı başına bir ana tema olarak ele alınmaktadır. Öyle ki gelecekteki enerji konusunun bütününde yer alacağı kabul görmektedir. Bilimsel yaklaşım çevresinde, yakın zamanda gelişmiş ülkelerce ortaya atılan bu kavram, günümüzde toplumsal bir dürtü ile gelişimini devam ettirmektedir. Bir zamanlar, sahada yoğun mücadele ile varlığını hissettiren Greenpeace gibi örgütlerin mücadele sahalarını internet ortamına taşımaları da bunu göstermektedir. Greenpeace gemisi “Rainbow Warrior” ve birkaç tayfası ile saatte 20 deniz mili yol alabilirken, Facebook sayfaları aynı anda milyarlarca kullanıcıya ulaşabilme kapasitesine sahiptir. Bu muazzam güç dönüşümü gelecekte yeşil mücadeleyi destekleyici en önemli itici kuvvet olacaktır.
Aynı zamanda dünyada, bir özeleştiri konusu olarak ele alınan “enerji kaynakları-nitelikleri-sürdürülebilirliği” triosu, sosyal medyanın da katalizör etkisi ile önemini arttırarak sürdüreceğini göstermektedir. Bu ilgi çekici / zorunlu kervana katılanlar arasına, STK’ler, Siyasi Oluşumlar ve Partiler, bireysel kalkışmalar, örgütlü ve kurumsal olmayan toplumsal kesimler ve hal ve tavırları ile tüm canlılar dahil olmakta tereddüt göstermemektedirler. Bu birikimin olumlu katkılarını ülkemiz gibi çevresel duyarlılığı gezegenimiz seviyesinin oldukça altında kalmış bulunan bir alanında da yavaş da olsa göstereceğine olan ümidi canlandırdığı şüphesizdir.
İğneyi kendimize batıracak olursak. Toplum olarak kolaycılığı seçtiğimiz acı gerçeği ortada katı haliyle dururken, insanlık için mutlak öneme sahip olan enerji konusunda da bu kötü huyumuzu sürdürdüğümüzü söylemek sanırım haksızlık olmayacaktır. Ülkemiz enerji politikasının belirlenmesinde, çağımızın oldukça gerisinde kalmış, çevre tahribatını en üst düzeye ulaştırmış, rantsal kaygıların yerini, daha iyi planlama ile kısa vadeli getiri beklentilerinden arındırılmış, en az atık ve egsoz değerine sahip sistemler üzerinde durmamızın vakti geldiği açıktır. Kuantum hızı ile işleyen günümüz teknolojisinden bu derece geri kalmanın ”Bölgesinin büyük oynayan lider ülkesi!” nidaları ile hareket eden iktidarlarını ters köşe yapacağı şimdiden bellidir. Acımasızca yok edilen ağaçların, yapılaşma ile üzerinden silindir gibi geçilen su havzalarının, HES üstüne pes dedirtecek vadi/ırmak katliamlarının, yolsuz göçsüz öksüz kalan göçebe kuşların, Nükleer ile radyoaktif kapsüle döndürülecek limanların koyların neden olacağı felaketler sonrasında Doğanın bunları unutacağını ve bizden hesap sormayacağını düşünmek kendimizi kandırmaktan başka nedir?
Not: Dünya ölçeğinde kısa bir karşılaştırma yapılması durumunda, karnemizde “sürdürülebilir enerji” hanesindeki notumuzun zayıf olduğunu görebiliriz. Birkaç ana başlık altında verilmiş sayısal veriler durumun özetini basit haliyle anlamamızı sağlamaktadır. Bizlere bu aşamada düşen görev, toplum bilincini en üst düzeye taşımak ve ülke olarak “sürdürülebilir-yeşil” enerji kaynaklarını ülkemiz enerji tablosunda üst sıralara taşımaktır. Bunun için hesap sorma hakkımızı ve defterleri görme yetkimizi çekinmeden kullanmamız gerekmektedir.
Grafik 1:
Wikipedia – İlgili Konu
Grafik 2-3:
http://www.atlas.d-waste.com/