Siyah Hayatlar Önemlidir Hareketi ve Savaşmak Görevimiz Sergisi
Amerika Birleşik Devletleri‘ndeki pek çok şehir arasında Chicago, en geniş tabiriyle ‘Black Lives Matter‘ (Siyah Hayatlar Önemlidir) olarak isimlendirilebilecek tarihi olayın en etkili katılımcılarından biri haline geldi. Her geçen gün polislerin; siyahların yargıcı, jürisi ve celladı olarak hareket etmelerine ve tüm bunların basında hak ettiği ölçüde geniş yer bulamamasına karşı çıkan insanlar, mesajlarının yayılmasında ve esaslı bir değişim yaratmak için bir taban hareketini inşa etmekte sosyal medyayı kullanıyor. ‘Siyah Hayatlar Önemlidir’ hareketi de bu insanların bir araya gelip, Amerika Birleşik Devletleri’nin dört bir yanında hem siyahilerin hem de diğer ezilen ve ayrımcılığa uğrayanların mücadelelerini gözler önüne koyabilecek bir oluşumu simgeliyor.
Peki ‘Siyah Hayatlar Önemlidir’ hareketi sanatta nasıl bir karşılık buluyor? Estetik değerlerinin yani sıra, hayatı dönüştüren, gündelik yaşama dokunan, politik içerikli, kamu ile iç içe olabilen sanat biçimleri sanat kurumlarında ne kadar yer bulabiliyor? Illinois Üniversitesi’ne bağlı Gallery 400, işte böylesi önemli bir zamanda ‘Our Duty to Fight’ (Savaşmak Görevimiz) başlıklı sergisiyle, Chicago’nun politika ve sosyal adalet dolu gündemine katkıda bulunuyor. 2013 Kasım’ından itibaren, Yaşamın Standardı (Standard of Living) başlığı altında bir dizi sergi, sosyal program ve söyleşiye yer veren galeri, küresel kriz sonrası ekonomileri ve sanatın bu duruma verdiği tepkiyi göstermeyi amaçlarken, ekonominin insan hayatına dair pek çok şeyi daha etkilediğini vurguluyor.
‘Our Duty to Fight’ (Savaşmak Görevimiz) sergisi de ırkçılığın ve devlet terörünün ABD’de hangi boyutlara geldiğini gözler önüne seriyor.
Black Lives Matters (Siyah Hayatlar Önemlidir) hareketinin önde gelen figürleri ve Galeri 400 işbirliği ile gerçekleştirilen sergi sistematik olarak iki bölüme ayrılıyor. Galerinin giriş alanı olan büyük mekanda, protestolarda kullanılan efemeral mazemeler sergilenirken, arkadaki üç küçük oda / mekanda polis ve devlet şiddetine kurban gitmiş kişilere dair üretilmiş sanat işleri gösteriliyor.
Fotoğraf, bez afiş, T-shirt, el ilanı, barikat, sandaye, ve pek çok malzemeden oluşan ve galerinin giriş kısmında sergilenen efemeral dokümanlar, #ByeAnita, #TraumaCenterNow, #reperationsnow, #fightfordyett hashtagleriyle çıkmış pek çok protestoyu belgeliyor. Bu protestolar, pek çok diğer protesto ve eylem arasından etkili oldukları ve bir sonuca vardıkları için seçilmiş.
İkinci kısımda yer alan işler ise polis ve devlet şiddetine uğramış ve sonucunda can vermiş kişilerin aileleriyle sanatçıların ortaklıklarından ortaya çıkmış. Rekia Boyd, Dakota Bright, Flint Farmer, Dominique ‘Damo’ Franklin Jr., Justus Howell, Ronald ‘Ronnieman’ Johnson, Bettie Jones, Darius Pinex, ve Stephon Watts’in aileleri, Jireh L. Drake, Itunuoluwa Ebijimi, Makeba Kedem-DuBose, La Keisha Leek and Bryant Cross, Zakkiyyah Najeebah, Sherwin Ovid, Ariel Perkins-Fenwick, Shelby Stone, Ethos Viets-VanLear, ve Rhonda Wheatley ile işbirliği yaparak, bu sergi için pek çok işin üretilmesine on ayak olmuşlar.
Örneğin Rhonda Wheatley’nin ‘Healer and Power Amplifier’ isimli işi, sevdiklerimizi korumak üzerine kurulu, iyi niyetli, umut dolu bir hayal işi. Radyoya benzer bir kutu üzerine yuvarlak anten-vari bir metal koyan sanatçı, bu düzeneği ‘çalıştırıp’ – yani sadece radyo frekans değiştirme düğmesine benzeyen düğmeyi döndürüp – sevdiğimiz kişiyi düşünmemizi istiyor. Bunu yaptığımızda sevdiğimiz kişinin evrendeki iyi ruhlar tarafından korunacağını, artık güvende olacağını ve devlet ve kolluk şiddetleri de dahil hiç bir kuvvetin ona dokunamayacağını söylüyor.
Sergi genel olarak, böylesi zor ve ağır bir meselenin sanatla nasıl buluşabileceğini göstermesi açısından çok başarılı. Diğer yandan kolektiflerle bir üniversite galerisinin nasıl bir araya geleceğini göstermesi ve devlete bağlı bir kurumun aslında ne kadar özerk olabileceğini simgelemesi açısından da iyi bir örnek.