‘Germinal’ ve Kömür Karası Hayatları Anlamak
İncelenen Eser : Germinal
Yazar : Emile Zola
Baskı : Sentez Yayınları
İtalyan yazar Emile Zola‘nın (1840 – 1902), dünya klasikleri arasında gösterilen eseri Germinal, 1885‘te kaleme alınmıştır. Eserin ismi, Latince’de tohum, filiz, tomurcuk anlamlarında kullanılan “germen” kelimesinden türetilmiştir.
Geçmişten günümüze kalan pek çok farklı eserde olduğu gibi Germinal de yazıldığı döneme ait hayli ağır izler taşıyor. Bozuk toplum yapısı, ahlaki çöküntüler, gelir dağılımındaki eşitsizlikler bunlardan bazıları olarak sayılabilir. Ancak Germinal, çağdaşlarının çoğu gibi yer verdiği toplumsal sorunları resmetmekle kalmıyor, onlardan farklı olarak bu sorunlara yönelik bir de çözüm önerisi ve bu çözümün vücut bulduğu olası bir senaryoyu da resmediyor. Romanda sunulan ve senaryosu çizilen çözüm önerisi ise; devrim.
Emile Zola, sunmuş olduğu çözüm önerisini yaşamdan kesitler alarak ustaca değerlendirmiş ve artıları eksileriyle söz konusu çözümde izlenecek olan yolun doğrularına ve yanlışlarına değinmeye çalışmıştır. Eserde 240’lar Mahallesi işçileri ile Montsou maden işletmecilerinin savaşı resmediliyor olsa da, aslında sermaye ile emeğin dünya çapındaki mücadelesine somut bir örnek verilmektedir. Bu açıdan yukarıda bahsettiğimiz devrim senaryosunun başarı ile işlendiğini söyleyebiliriz.
Germinal’i okurken toplumsal bir hareketin köklerinin nerelere dayandığını, “adaletsizlik” kavramının katman farkları arasında ne kadar ağır ton değişiklikleri olabileceğini adeta yaşayarak kavrayabiliyorsunuz. Germinal’de insan, onuru, değerleri ve insan oluşunun getirisi olan tüm etik kavramlar bütün bir pencerede sunularak adeta sorguya çekiliyor.
Her ne kadar romanın baş kahramanı Etienne Lantier gibi görünse de aslında Germinal’de baş kahraman kavramı boş bırakılmış ve yerine; pek çok karakterin birlikte hayat verdiği 240’lar Mahallesi getirilmiş.
240’lar Mahallesi, Germinal’i okuduğunuz sürece size de bir ev açacaktır. Eserde tarif edilen sokağın bir ucunda da sizin eviniz varmış hissine kapılmanız işten bile değil. Germinal’i okurken kendinizi 240’lar Mahallesi ile güne başlayıp Voreux Madeni‘ne inen, açlık ve sefaletle boğuşan bir maden işçisinin kömür karası hayatını paylaşırken bulabilirsiniz. Germinal, bu hayatın tüm gerçekliğini gözlerinizin önüne serecek kadar gerçek bir yapıt.
Germinal, boş bırakılmış baş kahramanlık pozisyonu ile okuyucunun romana bizzat katılmasını, karakterlerle farklı bir bağ kurarak adeta eserin bir parçası olarak yaşamasını sağlıyor. Açıkçası Germinal’in bu yönüyle, okuduğum tüm klasiklerden farklı bir yöntem izlediğini söylemeliyim.
Romanın karakter çeşitliliği de bizzat romanın içerisinde kendimize yer bulmamızı kolaylaştırıyor. Zira Germinal’de her okuyucuya arkadaşlık edebilecek en az bir karakter bulamamak imkansız gibi. Karakter çeşitliliğinin fazlalığı karakter detaylarıyla yoğunlaştırılmadığı için de açıkçası okuyucuyu pek yormuyor.
Aslında Germinal, bizler için bambaşka bir anlamı da ifade ediyor. Zira Germinal; Henüz yakın geçmişimizde vuku bulan felaketi ve 301 canımıza mezar olan Soma Madeni‘ni, oradaki işçi kardeşlerimizi biraz olsun anlamamıza yardımcı olabilecek bir eser. Onları ekranlarda görmekle Germinal’de yaşamak arasında, kıyasa mahal vermeyecek kadar fark var. İşin en acı tarafı ise Emile Zola’nın 1885’te Germinal’de resmettiği tablonun, 129 yıl sonra Soma’da canlanması.
Etienne Lantier’i, Catherine‘i, Maheu Ailesi‘ni okurken keyif almanız dileği ile..
Soma’daki hüznümüzün, orada yitirdiğimiz kardeşlerimizin ve Maheude‘nin, o koca yürekli kadının anısına.
Ve Catherine’in dediği gibi..
“Ölüm, lambaya üfledi..“