Müzikli Yazılar Serisi – 4
Deniz Humması yazarı Sen Bir Ettin tarafından hazırlanan ‘Müzikli Yazılar Serisi‘nin dördüncü öyküsü; Koku.
Müzik: Running After My Fate – Jean Pierre Taieb
KOKU
Ayakkabına dal parçası sokarak hoşlandığımı anlamanı istemiştim. Karşımda duran aynı saflıktaki insan değil artık. Dudaklarından, burnundan, gözlerinden, kin ve kir damlıyor. Gözümün içine baka baka kahkahalar atıyorsun. Yeni bir krizin eşiğindeyim ve tepki vermemek için kolumu morartıyorum. Karanlık ve kalabalıkta kaybolmuş durumdayım. Her saat karanlıktı, bu saat daha karanlık. Kalabalık ölümcüldü, bu eziyet soslu bir intihar çeşidi… Başka bir şeye odaklanmam gerekiyor.
Dört yaşında taşındığımız daire ve komşularımız aklıma geldi. İki çocuğunun olduğunu öğrendiğimde sevindiğimi ve heyecanlandığımı hatırladım. Hayatıma dair nadir mutlu anılardan olduğu için silinmemiş kafamdan sanırım… Küçüğü benden yedi yaş büyük, büyüğü gerçekten çok büyüktü. 7 yaşıma geldiğimde tam günlü kreşten yarım günlük okula dikey geçiş zorunluluğu peydah oldu. Geri kalan mesaimi komşuda tamamlamak durumunda kalmıştım. İki kişilik atari oyunlarının dibini kurutacağımızın hayali çok uzun sürmedi. Küçük tacizlerle başlayan “yeni oyun” anlayışı bir kaç ay içerisinde nihayete erdi. Zaten “sessiz” damgası yemiş biri daha nasıl sessiz olabilirdi? Olabiliyormuş, hiç konuşmamaya başladım. 4. sınıfa kadar ağzımdan nadiren döküldü kelimeler. Sonra yine taşındık ve kısır döngüden kurtulmuş olduğumu düşündüm.
Şehrin zengin ve popüler tayfasıyla takılıp, lüks gece kulüplerine gidiyorsun. Senin için hiçbir şey eski masumluğunda olamaz, en azından benim gözümde. İşte o göze bakarak flört ediyorsun. Geçirdiğin kıskançlık krizlerini ve ettiğin küfürleri hatırlıyorum. Şu an karşımda yaptığın şey kolumun rengini mora çevirdi. Biri beyaz, diğeri mor iki kola sahibim artık.
Taşındığımız yer okuluma daha yakındı. Atari devri kapanmış, internet cafelerin hükmü ilan edilmişti. Bana da fena olmayan bir bilgisayar alınmıştı ve keyifli olduğum zamanlar geçirmeye başlamıştım. Karşı komşunun çocuğu sınıf arkadaşına neler yaptığını anlatmış olacak ki, bu sefer taşındığımız yere yakın oturan abi dadandı. Bahanesi geçerliydi, bilgisayar oynamak… Ortaokula geçip, şehrin diğer ucuna taşındığımızda “sessiz” lakabımı beraberimde getirmedim.
Seni izlemekten yoruldum. Ciğerlerime kevaşe tavırların doluyor, aynı esnada arkadaşım fuzuli bir biçimde niye sürekli “melankolik” olduğumu sorguluyor. Sıfatlar peşimi bir ömür bırakmayacak gibi. Sen de “yakışıklı” ve türevleri ile çağırıyordun yanlış hatırlamıyorsam. Şimdi bir kaç metre uzağımdasın ve melankolikliğimden haberdar olmanı istemiyorum. Konuyu değiştirmeye çalışıyorum, bir yandan da çocukluk hikayelerim bastırıyor. Senden önceki kirlerle senden sonraki kirleri bir masaya oturtup tanıştırıyormuş gibiyim. Ev sahibi hep benim.
Yeni okulumun ilk günü, yanımda taşımadığım sıfatların yerine yenilerinin geçmesi için yeterli gelmişti. Konuşmadığım için “havalı” ile anılmaya başlamıştım. Sınıfın serserisi “Havanı söndüreceğim!” diyerek karşıma oturdu. Aynı gün, sesim duyulmasın diye, öğretmenin sorduğu basit bir soruya bile cevap veremeyen “salak” oldum. Okulun çıkışında havamı söndürmeye geldiler. Attığım tek şey sigaram olmadı, yanına yumruk ekledim.
Anlatılanları dinlemiyorum ama gülmeye çalışıyorum. Gülersem her şey normale dönecekmiş, sen omzuma dokunacakmışsın gibi. Arkam dönük, sesin suratımda çınlıyor. Seni istemiyorum, sesini gerçekten çekemiyorum. Yarattığım arafta boğuluyorum, yüzleşmek için oturup sana bakıyorum. Birinden önüne dikilmesini rica ediyorsun. Bu gece bir şeyleri yakmak lazım.
İlk dayak, hoşlanılan ilk kadın, ortaokulun ilk günü. İlkleri sevemiyorum galiba. Sessiz olmamın mükafatını bir kaç hafta sonra alabildim. Eşcinsel bir arkadaş edinmiştim. O beni sosyalleştiriyordu, ben de koruyordum. Karşılıklı bir çıkar ilişkisi söz konusu olsa da arkadaştı işte. Hoşlandığım kadınla konuşabilmem üç yılımı aldı. Sonucundan bahsetmeye bile gerek yok; tahmin edilebilir. Bir de o ara babam terketti. Bol acılı bir özyıkım sürecine girmiş, sonradan öğrendik.
Tuvalete gitme bahanesiyle seni görmeye çalışıyorum. Yaklaşık iki yüz kişinin kullandığı garaja yollanıyorum. Sana bakmaktan vazgeçiyorum, huzursuzluk yayıyorsun. Duvara “Come as you are, as you were, as I want you to be” yazmışlar..
Haftaya devam : Kaltaklar
Müzikli Yazılar Serisi’nin Diğer Öyküleri;
1 – Sol Kaburganın Altı
2 – Mavi Bar
3 – Et