Titans: DC Comics İmzalı Bir Hayal Kırıklığı
DC Comics bünyesinde yayımlanan Titans, kuşkusuz Netflix‘in son dönemde en dikkat çeken yapımlarından biri oldu. DC Comics’in özellikle Wonder Woman ve Aquaman ile kazandığı başarının bu durumun oluşmasındaki etkisi büyük. Tabii hal böyle olunca, Titans’tan beklenti çıtası da epey yükseklerde tutuldu. Ancak üzülerek belirtmeliyim ki bu iki dev yapımın ardından gelen Netflix dizisi Titans, kendisinden beklenen başarıyı yakalayabilmiş değil.
Titans, esasında ilk defa DC Comics’in 1964 çizimlerinde görünen “Teen Titans” isimli süper kahraman takımının televizyon dizisi olarak uyarlanmış hali. Takım; Starfire (Koriand’r), Raven (Rachel Roth), Beast Boy (Garfield Logan / Gar) ve Robin (Dick Grayson) karakter dörtlüsünden oluşuyor. Dizide Rachel Roth’u Avustralyalı genç oyuncu Teagan Croft, Koriand’r’ı Anna Diop, Gar’ı Ryan Potter ve Robin’i (Dick Grayson’ı) Brenton Thwaites canlandırıyor.
Titans dizisi ekseriyetle Rachel Roth etrafında toplanan olay örgüsünü konu alıyor. En azından ilk sezonun bu şekilde geçtiğini söyleyebiliriz. Rachel’ın içindeki karanlık gücü eline geçirmeye çalışanlarla, o gücü yok etmeye uğraşanlar arasındaki çekişmenin, Rachel’ın da dahil olduğu Titans takımıyla mücadeleleri, dizinin temasını oluşturuyor.
Titans’ı hunharca eleştirmek gibi bir niyetimiz yok. Fakat dizinin izleyicide oluşturduğu hayal kırıklığını tarif edebilmemiz açısından bazı olumsuz noktalara özellikle değinmemiz gerekiyor. En basitinden şu örnekle başlayabiliriz; bölüm başı 45 dakika ve toplamda 11 bölüm olan birinci sezonun abartısız altı bölümünde baştan sona karakter tanıtımları izledik. Karakterlerin geçmişte nasıl tanıştıkları, nereden geldikleri, kökenleri. Bu örgüyü kavramaya çalışırken dizinin ana konusuna girip girmediğimizi, hikayenin neresinde olduğumuzu anlama noktasında hayli zorlandık. Bu yönüyle Titans açık bir hayal kırıklığı teşkil ediyor. Zira ana öyküden bu kadar kopuk bölümlerin art arda verilmesi ve ha bitti ha bitecek derken esasında dizinin bittiğinin görülmesi, yapımın oyunu hayli düşürdü.
Kurgusal yapısını geçtikten sonra görsel olarak da izleyiciyi doyuramayan bir dizi tanımı yapsak yanlış olmaz sanıyorum. Dizide sadece Rachel Roth ve Koriand’r ile ilgili efektler göze hoş geliyor. Özellikle Gar’ın (Beast Boy) değişimlerinde kullanılan bilgisayar efektinin “merhaba ben bilgisayar efektiyim” diye haykırışı, o kaplanın hiçbir sahneye doğru düzgün oturmayışına bir türlü anlam veremiyoruz. Bu söylediğimize, dizinin ilk bölümlerinden birinde kısacık görünen kuzgun canlandırmasında da dikkat edebilirsiniz.
Efektlere de gerekli paylamayı yaptıktan sonra kostümlere gelsek fena olmaz. Öncelikle belirtelim, Koriand’r kostümü bir şaka değil. Ancak bu konuda sizlere spoiler vererek seyir zevkinizi azaltmak da istemeyiz. Sadece şunu söyleyebiliriz, eleştirilerimiz Koriand’r kostümüne yönelik değil, onu hariç tutuyoruz.
Ancak özellikle takıma dahil olmayan Hawk ve Dove karakterlerinin sırıtan kostümleri sonuna kadar eleştiriyi hak ediyor diye düşünüyoruz. Bunların dışında Rachel Roth’un ise yine başarılı bir kostüme sahip olduğunu söyleyebiliriz. Dediğimiz gibi dizi; Rachel etrafında kurulmuş gibi.
Diziyi böyle eleştirmemize rağmen bir umut düzelecek beklentisi ile sonuna kadar izledik. Ancak ilk sezonda düzelen bir şey olmadığını üzülerek belirtmeliyiz. Şöyle ki, izleyeceklere yardımcı olması bakımından son bölümü izlerken mutlaka sondan bir önceki bölümün bitişiyle çok büyük bağa sahip olduğunu unutmadan izleyin. Zaten diziyi takip etme çabanızı sarf ederken ne demeye çalıştığımızı rahatlıkla anlayacaksınız.
Eleştiriler bir yana, dizinin güzel yanlarının da var olduğunu söyleyebiliriz. Öncelikle Rachel Roth karakterinin izleyicinin gayet hoşuna giden bir yapısı var. Karakteri canlandıran Teagan Croft performansı da oldukça başarılı. Rachel’ın bir sonraki bölümde ne yapacağına duyulan merak bile diziyi bir nebze olsun izlenilebilir kılıyor. Bununla birlikte Rachel’ın Game of Thrones sevdalısı oluşu, pizza üzerinde ananas sevmeyişi de bizim için çok büyük artılardı(:.
Bir diğer Netflix dizisi olan Lost in Space‘i izlediyseniz, Titans ekibinden Koriand’r kurgusunun bu diziyle benzerliğini fark edeceğinizi düşünüyoruz. Bunun ne tür bir tesadüf olduğu konusundan emin değiliz. Ancak karşılaştırma yapmak isteyenleriniz olursa; daha önce yayınladığımız Lost In Space Dizisinin Yüzlerce Yıllık Geçmişi başlıklı yazımızı inceleyerek tarihsel açıdan bir takım karşılaştırmalar yapabilirsiniz. Veya bekleyebilir ve yakın zamanda sadece bu konuyu baz alarak hazırlayacağımız yazımıza da göz atabilirsiniz, tercih sizin. Spoiler olmaması adına, bu konuda fazla detaya girmeyi doğru bulmuyoruz.
Dizinin bir başka başarılı yanı daha bulunuyor. Örneğin, diziyi bu kadar eleştirdiğimiz halde biz bile ikinci sezonu görebilmeyi çok istiyoruz. Sebebi şundan kaynaklanıyor; ilk sezonun bir temel oluşturduğu, bunun üzerine kurulabilecek eli yüzü düzgün bir ikinci sezonla gerçekten akıcı bir süper kahraman dizisi kurgulanabileceği inancındayız. Özellikle Rachel’ın gelişiminin son derece ilgi çekici olması, git gide senaryonun iplerini eline geçirmesi gibi olgular; dizinin yeni sezonunu beklenebilir kılıyor.
Dizinin çeşitli sinema topluluklarında yapılmış değerlendirmelerine de kısaca yer vererek yazımızı bitirelim;
IMDB (8.3/10)
MetaCritic (55/100 MetaScore, 6.6/10 Seyirci)
RottenTomatoes (%83 TomatoMeter, %81 Seyirci)
Deniz Humması olarak bizim puanımız da 6/10 olsun. Sebeplerimizi yukarıda belirttik, malum.
Diliyoruz ki Titans’ın ikinci sezonu; ilk sezonda yapılan hatalardan arınmış, artık izleyiciyi bıktırmış olan uzun karakter tanıtımlarından vazgeçmiş ve süper kahraman aksiyonlarına odaklanmış olarak gelir.
Kaynak : Wikipedia.