Müzikli Yazılar Serisi – 10
Deniz Humması yazarı Sen Bir Ettin‘in mükemmel anlatımı ile hazırlanan ‘Müzikli Yazılar Serisi‘nin onuncu öyküsü; 20 Yıl.
Müzik: Moonlit Sailor – Vacant Library
20 YIL
“Bak güzel kardeşim, gördüğün bu ofis benim. Üzerinde insanların oturduğu sandalyeleri, pembe sticker yapıştırılmış, üzerine çeşitli biblolar konulmuş bu masaları ben satın aldım, nakliyesini ödedim. Zamanında beraber çalıştık, o zamanlar yazıların az çok okunuyordu, seni de anlıyorum. Ama devir değişti; artık 2000’lerin rock müziği, 90’ların çocukluk hikayeleri mi kaldı allasen? Israrla punk anlatıyorsun da bugün böyle bir yerin kirası ne kadar biliyor musun? Çalışanların maaşlarından, vergilerden söz etmeye gerek bile yok. Az çok bilirsin, tahsilli adamsın. Üstelik iktisat okumadın mı sen?” diyor Naunet.
Elimdeki “Müzikli Yazılar Serisi 78 – Nirvana Aşkı” isimli eserimi öfkeyle genç bir kadın yazarın kafasına atıyorum. Aslında kafasına atmak istemiyorum, sadece etkileyici biçimde kaybeden yazarı oynamak istiyor, duvarı hedef alıyorum. Ama Levent’teki Deniz Humması ofisine gelene kadar içtiğim biralar yüzünden elim kolum ayrı oynuyor. Hedefimi tutturamıyorum. Ofisteki tüm gözler üzerime çevrildiğinde birkaç saniyeliğine kontrpiyede kalıyor, sonra yediğim boku örtbas etmek için sinir krizi geçiriyormuş ayağına yere yatıyorum. Yattığım yerde gerçekten bir çift ayak var. Babetini tıkkıdı tıkkıdı yere vuruyor, son derece haklı… Benim de bir numaralı yazar olduğum bir mecrada kafama “Müzikli Yazılar Serisi 78- Nirvana Aşkı” diye bir fotokopi nüshası düşse, ben de babetlerime öfkeyle alkış tuttururum.
“İktisatı yarıda bıraktım, iletişim bitirdim lan ben! Eski yazarınıza verdiğiniz değer bu mu? Gör işte babetli, sen de harcanacaksın, sen de bir kuru ekmeğe muhtaç kalacaksın. Senin de ne mezunu olduğunu unutacaklar. Unutacaklar laaaaan!” diye yattığım yerden balgamlı sesimle bağırıyorum.
Babetlinin flörtü olduğunu tahmin ettiğim bir arkadaş beni ayağa kaldırıyor. Naunet ile birlikte koluma girerek beni bir odaya götürüyorlar. Babetli asabi bir şekilde yazmaya devam ediyor olacak ki klavyesinin sesi gittiğimiz odaya kadar geliyor. Önüme sade Türk kahvesi koyuyorlar. Flörte dönüp içine biraz konyak damlatıp getirmesini söylüyorum. Odadan çıkmasıyla yalnız kalıyoruz ve bundan istifade ederek hemen yeni öykümü anlatmaya başlıyorum; “Naunet bu çok farklı, gerçekten farklı bir bakış açısıyla yazdım. 90’lar ruhunu şimdiki gençler üzerinden anlattığım dramatik bir hikaye, bir başyapıt. Bak zaten yirmi beşinci yazıdan sonrasını yayınlamadınız, günahınız boynunuza okuduğunuzu da düşünmüyorum. Allah’ın adını veriyorum gider başka yerle anlaşırım. Beni çileden çıkarmayın!” diye nazikçe ve ağlak bir ses tonuyla derdimi dile getiriyorum.
“Oğlum sen ne çeşit bir vakasın? Aradan 10 yıl geçti sonuncusunu yayınladığımızda. Bizi bulama, işimizi gücümüzü engelleme diye ofisi Levent’e taşıdık. Arsız mısın uğursuz musun ben çözemedim seni! Kapıdan atsak bacadan damlıyorsun. Nereyle anlaşacaksan var git anlaş da tüm sektör olarak rahatımıza bakalım. Geçen gün de arkadaşların dergisinin camına taş atıp kaçmışsın. Sene olmuş 2037 hala 90’lar diyor adam!” gibi kaba bir cevap alırken babetlinin flörtü içeri giriyor. Ofiste gezdirip gezdirip geri getirdiği kahvemden bir yudum alıyor ve “bu da mı yazar?” diye soruyorum. “Evet kendisi çok başarılı, başından geçen terk edilme hikayesini mizahi bir dille romanlaştırdı en son” diyerek yaratıcılıkta sınırları zorlayan genç adamı övüyor.
Kahvemi bitirdikten sonra ofisten çıkıyorum. Binanın önünde durup “başka bir şey kurup batıracağım burayı, yeneceğim sizi! Benim hayranlarım var, hepsini toplayıp basacağım burayı!” diye bağırıyorum. “Yazımla ilgili en son 15 yıl önce bir mail almıştım, o okurdan toplamaya başlarsam leblebi gibi bulurum hepsini” düşüncesi peydah oluyor. Yıllar sonra vejetaryenliğini bozmuş Harun Kolçak’tan ilham alarak dönerciye giriyorum. 50 yaşıma kadar vejetaryenim diye yiyememiştim, şimdi de günümüz etlerinin tadı bir boka benzemiyor diye yiyemiyorum. Yan masada oturan delikanlıdan telefonumdan maillerimi açmasını rica ediyorum. “Bu telefonlar mail açmıyor artık abi” diyor. “Sen Nirvana dinliyor musun?” diye soruyorum, “hiç duymadım abi ama telefondan bakayım” diyerek dönerinden büyük bir ısırık alıyor. Eline damlayan yağı silmesi için fotokopimden bir kağıt uzatıyorum.
Sen Bir Ettin
Müzikli Yazılar Serisi’nin Diğer Öyküleri;
1 – Sol Kaburganın Altı
2 – Mavi Bar
3 – Et
4 – Koku
5 – Kaltaklar
6 – Sinek
7 – Sinek (6. Öykünün Devamı)
8 – Sosyolojik Gözlem
9 – Kısa Cevap