Müzikli Yazılar Serisi – 5
Deniz Humması yazarı Sen Bir Ettin tarafından hazırlanan ‘Müzikli Yazılar Serisi‘nin beşinci öyküsü; Kaltaklar.
Müzik: Agneya – God Is An Astronaut
KALTAKLAR
Ayaklarımın ağrısından fark ettim, saatlerdir aynaya kilitlenmişim. Dişlerimi fırçaladım, saçlarımı ıslattım. Sifonun sesinden korktuğum için tuvaletimi yapamadım. Birilerinin uyanmasını beklemek akıllıca geldi.
Ölüm anı zihnimden silinmedi, günlerdir aklımdaki tek şeydi. Camıma insanlar çarpmaya başladı. Birkaç saniyeliğine cama tutunabilenler, yardım isteyebilen şanslı azınlıktı. Uzunca bir süre korkup yataktan çıkamadım, altıma etmek üzereydim. Sonunda cesaretimi topladım, cama doğru koştum. Mor kafalı bir erkek çığlık atarak yere yapıştı. Camı araladım ve vicdan muhasebesinde artı puanlar kazanarak yatağa döndüm. Battaniyeyi kafamı da sarmalayacak şekilde örtündüm. Kokusundan kadın olduğunu tahmin ettiğim biri içeri girmeyi başarmıştı. Bana bir şey yapacak diye ödüm kopsa da bahşettiğim yaşam için mutluydum. Kapının kapanması, odadan çıkıp çıkmadığını bile sorgulayamayacak kadar korkuttu. Aradan belki saniye geçmiş olabilir, daha fazlası değil, iki adımda kapıya ulaştım ve araladım.
Kapının açılmasıyla aynı hızda kızmaya başladı. Çok nazikti, dışarıdan gören biri usulluğuna hayranlık duyardı. Hızla mutfağa ilerledim, bir bıçak kaptım. Boşlukta süzülenler ile yer çekimine karşı koyamayıp çakılanların amansız mücadelesine mutfak penceresinden de tanıklık ettim. Geri döndüğümde gitmişti, öleceğimi idrak etmiştim. Madem yerin altına girecektim, zamanını ben belirlemeliydim. Balkonun korkuluğuna oturup soda içtim. 6 yaşındaydım, düşemedim.
Var olma sebepleri insan öğütmek olan insanlarla çevrelendim. Etrafıma duvar örmekle kalmayıp yadırgamaya başladılar. Yakıtları bendim, izimi kaybettiremedim. Motor hareketlerimde arızalar çıkmaya başlayınca işi gücü bırakıp eve kapandım. Ortalarda olmayınca merak ettiler, kapıya dayandılar. Telefonu ve interneti kestim, evde çıt çıkarmıyordum. Üç günde bir uyuyabildiğim bir düzene girmiştim ve uyuyabildiğim her gündüzün gecesine öfkeyle kalkıyordum.
İçeriye girebilmesine şaşırsam da sorguladığım şey niye burada olduğuydu. Gerçekte olmadığı kadar güzeldi, tam da bu yüzden sahteydi. Odam dağınık durumdaydı ve karalama defterime göz atmasından korktum. Sakinleşmemi, tadını çıkarmam gerektiğini söyledi. Sevişeceğimizi düşündüm ama cesaret edip öpmeye yeltenemedim. Yüzünde çok daha fazla çil vardı ve ayakları çok sıcaktı. Kalbim siyah olsa da gülümseyerek uykuya dalmasını sağlamıştım. Uykusu çok ağırdı, yataktan kalkmadan önce kokusunu iyice içime çektim. Elimde makasla odaya geri döndüm. Kalan tek uzvu, herkesin kafasında hayranlık uyandıran burnuydu.
Burnu çalışma masasının üzerine bıraktım ve kağıt parçalarını toparlayarak bir poşete doldurdum. Sigara almak için mutfağa ilerlediğimde, koridordaki aynayla kısa bir süreliğine göz göze geldik. Tenim iki ton açılmış, sakalım gibi boyum da uzamıştı. Erken saatte alkol almama yeminini bir günlüğüne ertelemeye karar verdim ve bira kutusunun üstüne sigara paketini koyarak odaya geri döndüm. Girdiğim sırada hararetle defterimi karıştırıyor, kendisi hakkında yazılan bir şey olup olmadığını öğrenmeye çalışıyordu. Bir an duraksadı, “Doğmadı hiç,” dedi. “Unut.”
– “Doğsaydı benimle kalırdın.” dedim.
Mahcubiyet duyamayacak kadar kibirli ve asi biriydi. Kimde ne görmek istersen, onu görüyorsun galiba. Birkaç ay evvelinde elimdeki yara cefakarlık izi, ayaklarım güzellik tablosu, saçlarımdaki beyazlar olgunluk belirtisiydi. Şimdilerde; yemekte saklanılması gereken bir ele, standart ayaklara ve erken yaşlananların sahip olduğu saçlara dönüşmüştüm. Karakteristik giyim tarzı değildi artık bu, basbayağı serseriydim ben! Kendi içimde aylardır tartıştığım şeyleri münakaşaya dönüştürmek istemedim ve kalabalığın iyi geleceğini düşünerek sokağa adımımı attım.
Beraber yürümeye başladığımızda, gökyüzü aydınlanmakla kararmak arasında gel-gitler yaşıyor olacak ki, saat hakkında tahminlerde bulunabileceğimiz küçük bir oyun kurguladık. “Seni görmeye geleceğim” dediğimde dalga geçen gülümsemesi yerleşti suratına.
Bulabildiğim biletlerin parasını karşılamam imkansızdı. Yolun büyük kısmını, yemek ve alkol konusunda cömertliğin kitabını yazmış bir kamyon şoförüyle aştım. Olduğu yere ulaştığımda saat çok erkendi ve uykusundan olmasını hiç istemezdim. Birkaç saat oyalanmak için en güzel çözüm kahvaltı etmek gibi geldi. Heyecandan yiyemesem bile oyalanmamı sağlayacak bir kafe bulmuştum işte. Saatin uygun olduğunu düşündüğümde aradım; “Ne var?” yanıtını aldım. Sus pus olduğum süre içerisinde “Bir dakika canım…” diyerek yatağından kalktı. Kullandığı sevgi sözcüğünün beni temsil etmediğini anladığımda kafenin terasına çıktım, soda istedim. 24 yaşındaydım, düşebiliyordum.
Sen Bir Ettin
Müzikli Yazılar Serisi’nin Diğer Öyküleri;
1 – Sol Kaburganın Altı
2 – Mavi Bar
3 – Et
4 – Koku