Serbest Kürsü

Müzikli Yazılar Serisi – 6

Deniz Humması yazarı Sen Bir Ettin tarafından hazırlanan ‘Müzikli Yazılar Serisi‘nin altıncı öyküsü; Sinek.

Müzik: Explosions In The Sky – Your Hand In Mine

SİNEK

Her sabahın saçmaladığı, uykuların boğulduğu, günlerin insanlar için fazlasıyla uzun olduğunu düşündüğüm yaz aylarından nefret ediyorum. İnsan yaz aylarında kafasına göre derde düşemiyor bile. Yapış yapış, burnundan ter damlayan, kısa şortlu, beyaz havlu çoraplı bir amca mı, yağmurdan ıslanmış, romatizmal rahatsızlığının ağrısı yüzüne vurmuş ihtiyar bir delikanlı mı daha dramatik ve şiirsel gelir bizlere? Hayatım boyunca kapalı havalara platonik bir aşk besleyip durdum tam da bu sebeple. Sosyalleşemeyen benliğim, sosyal insanların da bu özellikten mahrum kalması gerekliliğine inanıyor, kapalı havaların daimi olarak dünyanın üzerine çökeceği günü iple çekiyordu.

İnsanların evlerine kapanmasını düşlediğim,  hüznümün elimden alındığı standart bir yaz gününün öğleniydi. Bacağımdaki cılkı çıkmış yaraya bakmak, hatta dokunmak için deliriyor, ısrarla tacizini sürdürüyordu. “Bir git ya!” dediğimde sesini iyice yükseltti. Elimdeki dergiyle tek hamlede yere serdim onu. Cesediyle beş dakikadır bakışıyorduk ve tuvalet ihtiyacımı gidermeye yönelik tüm konsantrasyonumun içine etmişti. Çok kızgındım, öfkeliydim ve mağrur bir haklılık hissiyatı içerisinde kıvranıyordum.

Müzikli Yazı Sinek1

Yalnız yaşamaya başladığımdan beri, klozetin tepesinde bacaklarımın uyuşacağı kadar vakit geçireceğimi düşünürsem,  odamdaki bilgisayarın sesini kökleyip içeri giriyorum. İşte sıçamamamın bir diğer sebebi de Melis Danişmend’in buğulu ve hüzünlü sesiydi. On dakika sonra yıllardır beğendiğim bir kadınla buluşacaktım ve duş almayı geç, henüz içimdeki fazlalıkları atamamıştım bile. Her buluşmaya yarım saat önce gitmesiyle tanınan kıllı suratım, nadiren gerçekleşecek bu görüşmeye geç kalmasının sebebini hiç sevemediği yaz aylarının sıcak gecelerine bağlayacaktı.

Bu sıcakta uyunur muydu hiç? Sabah 9’da serinliğin çökmediğini bilmeme rağmen uydurduğum bahaneyi geçerli kılmaya çalışan naçiz bedenimi kontrol edemiyor, buluşacağım kadının eski sevgilimle tanıştığı anı düşündükçe iyiden iyiye sinire kesiyordum. Tam bir godoş gibi hissetmeye başlamış, kendimle amansız bir kavga içine girivermiştim. Kavga anlayışım tazyikli suyun altına kafa tutmak ve yanacağı bilinen surata güneş kremi sürmemek gibi basit eylemlerden ibaret olsa da, hırsımı biraz olsun alarak evden çıkmayı başarmıştım.

Müzikli Yazı Sinek2

Yolu, özgüvenimi seviye atlatmaya uygun pozitif müzikler dinleyerek geçirdim. Kendimi nasıl pazarlayacağımı kurguladığım ve buluşma noktasına yaklaştığım an annem aradı. Yalnızlığım insanların canını sıkıyordu ve bu sosyal baskıdan kurtulmak için yavşaklığın maksimize noktaya ulaştığı bir durum içerisine sürüklenmiştim. Aslında sevgilim olsun istemiyordum. Çoraplarımı iki günde bir değiştirdiğim, tıraş olmadığım, giyim tarzım yüzünden azar işitmediğim, kaçta eve girip çıktığımı kimsenin kontrol etmediği bu hayat gayet konforluydu. Ama itile itile, hor görüle görüle, amansızca eleştirile eleştirile bu konuya tüm varlığımla armağan olmuştum.  Annem ne giydiğimi öğrenmek için aramıştı ve kılığımı yerinde bulduğunu bildirerek, sevinç içerisinde kapattı telefonu. En yakın arkadaşım peşi sıra mesaj attı ; sıcak kanlı davranmam, saçma hareketler sergilememem ve alkol dozajını fazlasıyla aşıp eski sevgiliden durmadan bahsetmemem için uyarılarda bulunuyordu. Mp3’lerle toplanan moral ve özgüven, bir telefon görüşmesi ve bir kısa mesajla alt üst olmuştu işte.

Buluşma noktasına varmadan bir bira dikerim, dilimin açık olması lazım” gibi saçma bir düşünceye daldım. Adeta bir çakal gibi şehrin merkezinde bulunan sokakta bira yudumluyor, geçen küçük çocuklara mahalle abiliği yapma isteğiyle yanıp tutuşuyordum. Oturduğum bankın sotede olmaması sebebiyle geçerken beni gördü ve kanı donmuşçasına baktı. Tanımazdan gelerek bira kutusunu büyük bir dikkatle incelemeye başladım. Sanki önceki gece küçük flört mesajları atan, bir önceki gece uyumasını kolaylaştırmak için uyduruktan masal yazıp gönderen, iki haftadır aralıksız biçimde buluşalım diye başının etini yiyen adam ben değildim. “Biraz da kutuyu yukarı kaldırarak inceleyeyim. Görmüş de şaşırmış gibi yaparım, bu işi de böylece  çözerim” diye düşünüp rezilliğime rezillik kattım. Kutuyu göz hizama kaldırdığımda boyları eşitlendi, üstelik birayla aynı renk giyinmişti. Ayrı ayrı görsem en çekici kırmızılı olarak ikisine de ödül verirdim fakat yan yana durduklarında resmen Arnavutluk futbol takımına benzemişlerdi. “Ne yapıyorsun?” sorusuna “A naber, gelmiş miydin?” gibi savruk bir cevap yapıştırdım. “Yok gelmedim, yoldayım, hatta sen de henüz ulaşmamışsın, bir sokak arkada buluşacağız” diye öğlen sıcağını bile gömecek görkemde sıkıntı verdi zihnime, tenime. Her zaman gittiğim, hatta ara sıra çalıştığım bara gitmeyi önerdim. Orayı çok sevdiğini, işten güçten zaman bulamadığı için sık gidemediğini söyleyerek teklifimi kabul etti. O işten güçten zaman bulamayıp gidemiyordu, bense işsizlik ve güçsüzlükten o bardan çıkamıyordum. Beni bir kere daha utandırmıştı.

Müzikli Yazı Sinek3

Bara yaklaştığımızda elimdeki birayı atmam gerektiğini söyledi. Şimdi artistlik sırası bendeydi; “mekan bizim canım, neden bahsediyorsun?” dedim ve ortam piçi gibi ağzımı kaydırarak tebessüm ettim. “Ondan kuşkum yok da oturanlara böyle görünmek istemedim” diyerek kayık ağzıma dirseği geçirdi. O Arnavutluk’tu belki ama ben de San Marino’dan fazlası değildim. Haddimi bildirmiş, maçı erkenden bitiren golü atmıştı. Mekan içi forsumu sergileyerek gözüne girmeye çalıştım ve üstünde rezervasyon kağıdı bulunan bir  masaya oturttum onu.  Siparişi almaya gelen beş yıllık arkadaşım sadece ona menü uzattı. Bunun kötüye işaret olduğunu fark ettim ama nasıl müdahale edeceğimi kestiremedim.  Benden sipariş almadan gitmişti ve olacakları tahmin etmek hiç de zor değildi. Ona istediği alkolsüz içecek ve buz dolu bir bardak gelirken, bana uyuz uyuz sırıtan beş yıllık bir garson arkadaş ve elinde görmekten ilk defa hicap duyduğum 50’lik geldi. Büyük bir neşeyle “her zamankinden!” diyerek masaya bıraktı, göz kırptı. Doğru hareketi yanlış zamanda yapan arkadaşıma bir anne edasıyla “evde görüşeceğiz” bakışı attım, ince ince gülümsedim ve uzaklaşmasını sağladım.

Konu neler yaptığımıza geldi çattı, bu zorlu başlangıç sürecinde en zayıf olduğum halkaydı. Dandik reklam senaryoları ve çok az okunan öyküler yazmak, müzik yapmak, barlarda çalışmak bir üniversite öğrencisi için yeterince havalı olabilir. Fakat işini gücünü eline alması gerekecek kadar büyük, mal mülk edinmesi beklenen biri için kaybeden illüzyonu yaratmaktan başka bir şeye yaramaz. Üstelik tüm bu işler, flört ettiğiniz kişinin tek bir işte kazandığı paranın hemen hemen yarısını kazandırıyorsa daha da zor duruma düşersiniz. Bohem yaşam tarzından, rock’n roll ve özgürlükten dem vurup, “biraları sen öder misin?” ile sonlanan bir buluşmayı muhtemelen kimsecikler çekici bulmaz.

Müzikli Yazı Sinek4

Yaptığım işler yeterince etkileyici olmasa bile meraklanmasını sağlamıştı. “Daha ciddi bir şeyler yapmayı düşünüyor musun?” sorusuyla daha önce iğnelediği kıçıma bir de çuvaldız batırdı. İşsizlerin her zaman, düşük ücretli çalışanların sıklıkla kullandığı  “görüştüğüm birkaç yer var” yalanına başvurdum.  Zaman tanımamalıydım, soru sormasına izin vermemeliydim ve bu yüzden müsaade isteyerek tuvalete doğru hareketlendim. Bir taşla iki kuş vurmuştum, bahane vesilesiyle gittiğim tuvalete gerçekten de hacetleniyordum. Zira bir litre bira her bünyede aynı etkiyi yaratırdı. Bu küçük mutluluk fazla uzun sürmedi,  kırmızı-siyah çizgili t-shirtüme eser miktarda sidik sıçramıştı. “Elimi yıkarken oldu” imajı çizebilmek için üstümü eser miktarın yaklaşık üç katı kadar ıslattım. Masaya doğru yürürken kıkırdadığını gördüm. Karşısına geçtiğimde “Bardağa sıkalım ziyan olmasın, sonuçta bira pahalı artık” gibi klişe sayılabilecek, zayıf bir espri patlattı. Üstüme işediğimi kurt gibi burnu mu fark etmişti, önceki deneyimleri mi kulağına fısıldamıştı? Çok merak etsem de soramadım, konuyu başka bir eksene kaydırmam gerekiyordu.

Haftaya devam edeceğim, sevgiler.

Sen Bir Ettin


Müzikli Yazılar Serisi’nin Diğer Öyküleri;

1 – Sol Kaburganın Altı
2 – Mavi Bar
3 – Et
4 – Koku
5 – Kaltaklar